ÖLÜMLE MAVRA


Cemal Özkan
(1959-13 Haziran 2014)
 CEMAL ÖZKAN’A

Yılmazdın,
yüzünde hiç eksik olmayan tebessüm
kavgaya en önde girmekten çekinmez
o kadar severdin dostlarını ve bahar akşamlarını
elini tuttuğun kızlar kadar sevdalıydın özgür yarınlara

Yılmazdın,
en acılı günlerinde bile ölümle mavra
içeri girerken ne kadar neşeliysen aynı öyle firarda
dur durak bilmeyen devrimciye ne ki filizkıran fırtına
kırmızı günler gelene kadar bir orada bir burada

Yılmazdın,
o soğuk kuzey ülkesinde ağrıyan sadece
senin bedenin değil ki bak sızısı ta burada
her gün seni konuşur dostların sakın bırakma
emanetin selamlar turna kafilesi gibi ak bulutlarda

Bülent Aydın 12 Haziran 2014














+++++

Arkadaşı Recep Tatar Anlatıyor:

CEMAL’IM…

12 Haziran 2004’te yitirdiğimiz Cemal Özkan için yazmak çok zor. Anadolu’nun bütün kır çiçeklerini kişiliğinde taşıyan bir adamın ruhundaki ve yüzündeki hangi çiçeğin yansımasını dile getirebiliriz ki? Cemal’i 1978 yılında tanıdım. 1977-78 Öğrenim yılının 2. yarısı idi. Faşizan uygulamalarıyla öğrencilerin tepkisini alan okul müdürü İsmail Bayraktar, gitmiş yerine Faik Kubilay gelmişti. İbrahim Turhan Lisesi, Zeytinburnu ve Şehremini liselerinden gelen faşistlerle adeta işgal altındaydı. Cemal, Yavuz, Selami, ve Kocamustafapaşalı arkadaşlarla İbrahim Turhan lisesine geldiğinde Hergün Gazetesi şöyle bir manşet atmıştı: “On azılı kızıl komünist İbrahim Turhan lisesine gitti”… Bu manşet faşistler üzerinde etkili olmuş, Cemal’in de gözü karalığı sayesinde kısa zamanda faşist işgali kırmıştık.

Cemal’in en büyük özelliği pratik zekalı oluşudur. Ani gelişen bir olay karşısında öyle zekice hareket ederdi ki herkesin ağzı açık kalırdı. Öyle ki çatıştığı faşistler bile Cemal’in zekası ve cesareti karşısında zaman zaman hayranlıklarını belirtirlerdi.

Cemal’ın pratik zekasına ilişkin hiç unutamadığım ve unutmayacağım iki olayı aktarmak isterim:


Bunlardan birisi:
Bir teneffüs saati okul jandarma ve polisler tarafından basıldı. Cemal’ı arıyorlar. Ama sadece Cemal’ı arıyorlar. Okul ani kuşatıldığı için de kaçacak hiç bir yer yok. Cemal’e baktım gayet rahat. Jandarma ve polis telaşlı teleşlı herkesi sınıflara sokmaya çalışıyor. Cemal’de bu arada bahçeden okula girdi ve doğruca okulun kantinine yöneldi. Kantincinin kullandığı tost makinesinin tüpünü söktü ve omzuna attı. Omuzunda tüp ile kapıdaki polisler arasından o muhteşem gülüşüyle öylece çıktı ve gitti.

İkinci bir olay da: Yine okulun bahçesindeyiz ellerimizde kazmalar ve küreklerle bahçeyi ağaçlandırmakla uğraşıyoruz. Okul yine Jandarma ve polis tarafından sarıldı. Yine sadece Cemal aranıyor. Polis ve jandarma bağırıyor herkes okula sınıflarına girsin diye. Cemal çok rahat bir şekilde elindeki kazmayı ve küreği omuzuna attı ve okula yöneldi. Polis, Cemal’a döndü ve “kazmayı, küreği nere götürüyorsun?” diye sordu. Cemal, gayet rahat bir şekilde polise; “Ben belediye işçisiyim bunlar da bana zimmetli” dedi. Polis, “Öğrencileri sınıfa sokmaya çalışıyoruz işçileri değil. Al kazmanı küreğini hemen git buradan!” dedi. Cemal, kazma kürek omuzunda okulun bahçesine çıkıp, polis ve jandarmanın arasından sallana sallana çekti gitti.

Cemal’ın pratik zekası, derya deniz kişiliği, yaratıcı muzipliği ve en zor durumda insanın içini ısıtan bir güneş gibi yüzü benim için unutulmazdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder