KAZIM KOYUNCU OLMAK

Kazım Koyuncu
(7 Kasım 1971, Hopa, Artvin - 25 Haziran 2005, İstanbul)

20 Kasım 2007 günü, annemin Hopa'daki cenazesinde, gök delinmiş gibi yağan yağmurun altında elini öpmeye davrandım Cavit amcanın. Öptürmedi, 'başın sağolsun' dedi. Ben hemen yanıtladım: 'Senin de... Hepimizin de.' Cavit amcanın yüzünde iki yıl önce (25 Haziran 2005) kaybettiği güzel oğlu Kazım'ın acısı o günkü gibi duruyordu.

Cavit Koyuncu, babamın ve amcamın arkadaşı. Hopa'da herkes onu sever. Cavit amcanın oğlu ise Hopa'nın, Karadeniz'in, sonra İstanbul'un, sonra da bütün Türkiye'nin sevdiği Kazım Koyuncu. Bir parçası babaannem 'Lütfiye dadi' ölünce, bir parçası nenem Makbule ölünce eksilen dilimizi, sesimizi, ağıtlarımızı ve sevdalarımızı yeniden yeşillendiren insan.

İstanbul'da konserlerde, savaş karşıtı eylemlerde, Irak'ın işgaline karşı etkinliklerde, BarışaRock'ta bir de İstiklal Caddesinde rastlaşırdık bazen onunla. En son, hasta olmuştu ama henüz ona çok yakışan uzun ve dağınık saçları vardı. İstiklal Caddesinde bir akşamüstü plakçıdan çıkarken rastlaştık. Benim yanımda, yine Hopalı bir arkadaşım, Ada Müzik'ten İlker Yazar vardı. Seslendi hemen 'Nasılsın Kazımiçkimi?'... Sarıldık öpüştük ikimiz de. 'İyiyim abi' dedi, 'Çalışıyorduk, sıkıldım çıktım arkadaşları dolaşayım dedim...'

Ayak üstü kısa sohbet sırasında, selam verip geçenlere selam veriyordu bir yandan Kazım. Hep olduğu gibi mütevazi, sıcak, sıradan ve sahici. O kalabalık ve ışıklı caddede çok dostu vardı. Bu büyük şehirde de çok seveni. Nitekim bundan tam beş yıl önce, yaşama gözlerini yumduğunun ertesi günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosunda binlerce kişiyle yapılan törenden sonra, tulum ve cenazeyle birlikte Taksim'e doğru akan kalabalık oradan da İstiklal Caddesine girdiğinde, Cadde'nin bütün müzik dükkanlarında Kazım Koyuncu'nun şarkıları çalıyordu. Şarkılar bizimle birlikte sanki yürüyordu, Taksim'den Tünel'e...

Ölümünden beş yıl sonra, bugün İstanbul'da hüzünlü bir yağmur yağıyor. İstiklal Caddesindeki tüm plakçılar yine onun şarkılarını çalıyor. üç gün öncesinden başladı, resimleri, videoları dolaşıyor bilgisayarlarda. Gazetelerde fotoğrafları var. Kulaklıklarda Kazım'ın sesi... Cadde'de yürüyüş yapılacak bugün, aydınlık yüzlü çocuklar onun şarkılarını çalacak. Hopa'da bugün Kazım günü. Pançol'da mezarı başında toplanıp "Kazimişi gzas vorert" (Kazım'ın yürüdüğü yoldayız) diyecek her yerden hemşerileri. Yarın Mersin'de "nükleer santrallere hayır" demek için yapılacak miting yine onun şarkılarıyla başlayacak.

'Kimsin sen?' diye sormuşlar birine. 'Lazım' demiş. 'Peki Laz olmasaydın ne olurdun?' diye üstelemişler. 'Çok mahcup olurdum' demiş. Öyle kıymetlidir herkesin dili, kültürü, kimliği. Kazım bunu iyi bilir,  herkesi farklarıyla severdi, herkes de onu çok sevdi bu yüzden... Birinin diğerine zararı yoktur farklı dilden şarkıların. Hepsi birbirine yakışır.

Bugünlerde yeniden savaş çığlıkları atılıyor, gencecik insanlar ölüyor. Arkalarından atılan hamaset nutukları yeni acılara çanak tutuyor. Kazım'ın ne demek istediğini herkes gayet iyi anladı bu ülkede ve Lazı, Kürdü, Türkü, Hemşinlisi, Çerkezi, bir barış güvercini gibi bağrına bastı onu. Bir devlet anlamamış...

Halkların kardeşliği, eşitlikten, özgürlükten, adaletten, çok dilli, çok kültürlülükten geçer. Kazım Koyuncu olmak, halkının sesine sahip çıkarak kardeşliği pekiştirmektir. Ben üç isimli, üç dilli köyüm Azlağa'da (Abuislah - Esenkıyı)  100 yaşına yaklaşan 'dadi'lerin onun kendi dilinden şarkısını dinlerken nasıl gözlerinin parladığını unutamam.

Kazım Koyuncu kısacık yaşamıyla umutlu bir ezgi ve bir kardeşlik bayrağı gibi dalgalandı bu topraklarda. O yüzden hiç unutulmayacak. Hopa'da olduğu kadar, Diyarbakır'da da, İstanbul'da da anılacak.

Barışa, kardeşliğe yol vermeyenler, kadim bir inat uğruna bugünü ve yarınımızı karartanlar ise tarihin çöp sepetinde yerlerini alacaklar.

Gelin, Kazım'a verelim kulağımızı, o yemyeşil dilimde hala şöyle diyor:

VA MİŞKUNAN (Bilmiyoruz)

Bilmiyoruz bilmiyoruz

Ne söyleyeyim şimdi

Bilmiyoruz bilmiyoruz

Gelecek günler bizim için

Nasıl olacak

Bilmiyoruz bilmiyoruz

Yarına ne diyeceğiz?

Biliyoruz

Yollarda şarkılar söyleyeceğiz

Gelinler bize çocuk büyütecek

Çocuklarımız şarkılar söyleyecek

Dilimiz ölmeyecek

ölmeyecek

ölmeyecek

Bilmiyoruz bilmiyoruz

Yarına ne diyeceğiz

Bilmiyoruz bilmiyoruz

Korkuyoruz

Yaşlı kadınlarımız hep ölüyor

Artık bulunmuyor kukumboli

Bilmiyoruz bilmiyoruz...

(Albüm: Zuğaşi Berepe, Va Mişkunan)


(*) Yazı www.turnusol.biz sitesinde 25 Haziran 2010'da yayınlandı.

www.bianet.org sitesinde 25 Haziran 2010’da yayınlandı

Harbiye Açık Hava'da yapılan tören



Harbiye Açık Hava'dan Taksim'e yürüyüş
(26 Haziran 2005)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder