MERYEM ÖZDEMİR BÖYLE BİRİYDİ


HAYAT


Yeni haftaya eski bir arkadaş için ölüm ilanı yaparak başlayacağım. Dün öğlene doğru şehir dışından gelen bir telefon, Avukat Meryem arkadaşımızın beyin kanaması neticesinde hayatını kaybettiğini söyledi.

Bir özgürlük kelebeği daha düştü toprağa


Meryem Özdemir, 12 Eylül 1980 öncesi İstanbul'da, Beyazıt'ın en meşakkatli okullarından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Dev-Genç'li öğrencilerindendi. Kayseri'nin Sarıoğlan İlçesi Karaözü kasabasındandı. Aynı okuldan, yine o dönemin anti faşist mücadele önderlerinden İlker Dalak ile biz içerdeyken evlenmişlerdi. Sonradan ayrılmışlar ama iki çocukları vardı. Daha önce iki kez daha beyin damarlarından sorun yaşamıştı, ameliyat olmuştu. Henüz 51 yaşındaydı.

Meryem Özdemir
(1960 - 8 Temmuz 2011)

Hemen bende mail adresleri bulunan eski arkadaşlara
 'kaybımızı' haber verdim. O dönemin Aksaray - Beyazıt bölgesinden birkaçına ise telefon ettim. Akşam 5'te Samatya SSK Hastanesi önünden uğurlayacağız memlekete demisti İlker. Bugün Karaözü'de toprağa verdiler Meryem'i. Kalabalık olmuş cenazesi. Yörenin adetlerine göre birkaç gün daha sürecek ağıt ve taziye anmaları.

Kızgın temmuz güneşi altında, hastane kapısında 50 kişi kadar vardık biz de. Böyle günlerde hemen koşup gelen birkac eski dost, Hukuk'tan, İktisat'tan birkaç okul arkadaşı, Meryem'in ve İlker'in kardeşleri, Kocamustafapaşa'dan arkadaşlar... Tanıdıklar selamlaştı, sarıldı. Başsağlığı dilekleri ve konuşmalar buruk... Bekledik bir saat kadar orada. Meryem, organlarını da bağışladığı için işlemler biraz uzadı.

Yanında hiçbir şey götürmedi bu dünyadan, organlarını bile...


"Ama gözü arkada kaldı" dediler. Oğlu Ilgın, 26 yaşında. İlk çocuğu ve spastik olan Ilgın, gölgede bir bankta babasının yanında boynu bükük oturuyordu. Etraftaki kalabalığa ne olduğunu anlayamadan bakıyordu. Annesi ona yıllarca hiç bir kimseye ve kuruma emanet edemeden ne zorluklarla bakmıştı. Onu çok seviyordu, her baktığında gözü yaşaracak kadar. Ona şiirler de yazmıştı. Kızı İlkem ise 21 yaşındaymış...

İstanbul'da her yıl yaptığımız EskiDostlar buluşmalarına gelirdi Meryem. Sonuncusunda da vardı. Konuşmuşuzdur belki, anımsayamıyorum. Kardeşi Birol Özdemir'den ilan için aldığım fotoğrafına bakıyorum. Saçları ağarmış, yüzü aydınlık ama yorgun bir kadın. Çok sevdiği, ne zorluklarla kazandığı mesleğinin simgesi avukat cübbesi üzerinde. 

Hastane morgunun kapısından aldık arkadaşımızın cenazesini. Köyüne götürecek ambulansa koyduk. Araç yola çıktığında bir sure dağılamadık. Önce ben ayrıldım birkaç arkadaşla. Başsağlığı diledik birbirimize tekrar. Kardeşini, eski eşini öptüm. Oğlunun saçlarını okşadım. Sesimi tıkayan yumru ise hala boğazımda. Ayrılırken Ilgın'ın gözlerine de baktım. Neyi kaybettiğinin belki farkında değil ama artık nasıl sürdürecek yaşamını belli değil...

Hayat böyle bitti eski arkadaşlarımdan birçoğu için. Hiç hak etmedikleri kadar ağır geçti. Buluştuğumuzda bunlardan değil, okulumuza ve mahallemize sahip çıktığımız, "duvarın öbür yanını" da gördüğümüz o unutulmaz direniş günlerindeki anılarımızdan ve kaybettiğimiz can arkadaşlarımızdan söz ettik hep. Gençliklerinde yeri yerinden oynatmışlardı, öldüklerini bizden başka duyan olmadı. O yüzden belki boğazımdaki bu yumru.

İstanbul Barosunda 2005'te düzenlenen Cahit Külebi şiir yarışmasında aşağıdaki şiiriyle birincilik ödülü almıştı Meryem. Böyle biriydi işte.

9 Temmuz 2011


ÇOCUĞUM


Meryem Özdemir'e şiir ödülünü
İstanbul Barosu Başkanı
Kazım Kolcuoğlu veriyor.

"Mahsus mahalde" 
boynu bükük duruşun 
burkuyor yüreğimi. 
Nedenin senden olmayışı 
utandırıyor beni. 


Sorulsaydı sana, 
razı olmazdın zekanın azına. 
Dayanılmaz yaşam ayazını 
ve yalnızlığı 
kabullenmezdin biliyorum. 

Verilseydi eline, 
doğuştan senin olanlar 
ve ertelenmeseydi hiç sevinçlerin 
gözlerinde pırıltı 
yüzünde aydınlık gülüşü görürdüm. 

Sen sarıl yine de, 
baharı getiren, 
kardelene yuva olan karlara 
ve tutun olanlarına 
kardelen ol yanındayım... 

Av. Meryem Özdemir